Kasım 09, 2009

"34 AU 005"



yaklaşık 10 dakikalık beklemenin ardından,çevre dostu,yeşil,körüklü iett otobüsü gelmişti..akbilimi basıp içinde kalan miktara baktıktan sonra arka taraflara doğru ilerlemeye başladım..öğlen saatleri olması nedeniyle,ayakta yolcu yoktu ama boş koltuk sayısıda bir elin parmağını gemiyordu..şanslı gününde olmalıydım zira cam kenarında boş bir koltuk bulmuştum..koltuğa yerleşmemle,içinde yerli-yersiz punk gruplarının şarkıları olan mp3 çalarımı çıkartmam bir oldu..tek kulaklığı çalışmıyordu,davul ve bass seslerini pek duyamıyordum ama hiç yoktan iyiydi..yolculuk başlamıştı..

uzun bir süre toplu taşımada aynı hat ile gitmesi gereken yere giden yolcular,zamanla 'otobüsün vasati kaç dakikada yolu tamamlayacağını','otobüs içerisindeki ayaktaki yolcu sayısının kaç olacağını','hat üzerinde nerede trafiğin akıcı yada akmayıcı olduğunu', bilmeye başlar..yılların verdiği birikimle ben de bu bilgilere vakıf olmuştum..trafiğin milim olarak ilerlediği anlarda,diğer araçların plakalarından kelime ürettiğim bir oyun bulmuştum..

olağan yerde olağan trafik başlamıştı..ama yolun tekrar nerede açılacağını bilmek iyiydi..trafiğin ne kadar süreceğini bilmemek ise kötüdür..işte oyunum başlamıştı..34 KP 022 plakasına--34 KaPı 022, 34 FK 11 plakasına ise--34 FaKir 11 kelimelerini bulmuştum..sıradaki aracın audi a3 olması herşeyi değiştirmişti..abs,frı,cdı,clx,abc,edf ve bunun gibi nice özellikleri olan aracın gücüne bilmem kaç atın gücünün toplamı eşdeğerdi..trafiğinde sıkışık olması; iyi tasarlanmış,güvenli ve yenilikçi aracı doya doya seyretmemi sağlıyordu..derken direksiyondakinin benle yaşıt olması,beynime kan sıçrattı..sürücü,orta yaşlı,kel göbekli biri olsaydı bütün bunlar olmazdı..kendimi tanıyorum..eminim eleman bu araca çalışarak sahip olmamıştı..babasının hediyesiydi..içimdeki canavar ortaya çıkmıştı..ben,eğer trafik biraz daha olağandan fazla sürerse akbil aktarma yapmazsayı dert edinmişken,o su gibi benzin harcayan aracında yüksek seste,bass ve davulu gayet net duyarak dertsiz tasasız yolculuğuna devam ediyordu..elemanın tipinden başlayıp,feleğin kahpeliğine kadar,ağza alınmayacak küfürler ettim..neyse ki trafik olağan yerde akmaya başlayınca bu ızdırap sona erdi..otobüs durağa yanaştığında,audi a3 giderek uzaklaşıyordu..yaşlı bir teyze otobüse binmişti..kafamı cama yaslayıp uyuyor numarası yaptım..yolculuk,olağan haline geri dönmüştü..tek kulaklığı bozuk mp3çalarımda Anti Flag çalıyordu..'this is the end for my friend..'

unutmadan söyliyeyim..elemanın plakasına (34 AU 005) 34 AncUk 005 kelimesini buldum..oyunun galibi,bir nebze de olsa ben olmuştum..yada züğürt kendisini gene teselli etmesini bilmişti..yolculuk olağan hızıyla devam edip bitti..

Kasım 05, 2009

"salgın hastalık"

eğer yanlış hatırlamıyorsam 90'ların sonu 00'lerin başıydı..salgın hastalık hayatımıza girmeye başlamıştı..daha önceleri,genellikle kışın piyasaya çıkan grip salgını olurdu ama öldürmezdi..merhametliydi..bu başka bir çeşit salgındı ve sonunda öldürüyordu..delirmiş olan dana etinin yenmesiyle insana geçen hastalık, öldürüyordu..hayvancılıkla uğraşan ingilizlerin,otobur danaya et yedirmesiyle başlamıştı herşey..İngiltere'den alınan hastalıklı et sayesinde bizde tanışmış olduk deli danayla..yetki ve sorumluluk sahibi kişiler; 'kırmızı et yemeyin'  tarzı çeşitli açıklamalar yapıyordu..et giren eve dert girmez aforizması yıkılıyordu..kırmızı et ucuzlamış ve beyaz et giderek pahalaşıyordu..

03 senesiyle birlikte 'sars' çıkageldi..bir diğer adı 'akut solunum yetmezliği'..Çin kaynaklı hastalık yayıldıkça korku artıyordu..her ölen kişiden sonra,'ya buralara da gelirse..!' endişesi yaşıyorduk..fazla kalabalık yerlerde bulunmamayı ve öpüşmeyi önlem olarak sunuyordu bu kez yetki sahibi kişiler..uçakların Çin uçuşları ve ticari ilişkiler iptal edilmişti.."İlim,Çin'de bile olsa gidip alınız." aforizması bir süreliğine askıya alınmıştı..

sars salgınının sarsıntısı tam geçmemişken,'kuş gribi' salgın olarak yayılıyordu..takvim 05 senesini gösterdiğinde,hastalık Türkiye'de de görüldü..göçmen kuşların göç esnasında uğrak yeri olan ülkemiz için kaçınılmaz sondu..başta sadece hayvandan insana bulaşan hastalık,insandan insana bulaşmaya başladı..yetkililer yapmamız gerekenleri söylemekte,bizde depremle beraber salgınla yaşamayı da öğreniyorduk.itlaf edilen onca  tavuk akıllarda kalıyordu..deli dana sonrası artan beyaz et fiyatı bu kez düştükçe düşüyordu..

kırım-kongo kanamalı ateşi..bitmek bilmiyordu salgınlar..bu kez keneler öldürüyordu..yaz sıcağı ile ortaya çıkan keneler,mangal yapmayı seven yurdum insanı için kabus yaratıyordu..vücuda yapışan keneyi çıkartmaya çalışmak,ölüme davetiye çıkarmak manasına geliyordu..çimlere uzak duruyor ve umudu haşere ilaçlama servislerinde arıyorduk..'çimlere basmayınız..!' uyarısını bu kez dikkate alır olmuştuk..

şimdi başımızda 'domuz gribi' salgını..başta yurtdışı haberlerinde duyduk adını..'dinimizde domuz eti haram,bizi bu salgın teğet geçecektir..'tarzı züğürt tesellisi söylemler boşa çıktı..önlem olarak havaalanına konulan termal kameralar işe yaramadı..yetkililer elimizi sık sık yıkamamızı söyledi..aşı olmamız gerektiğini belirtti..artık korkmuyorum salgın hastalıktan..bağışıklık kazanmıştır artık bu deli gönül..

hızla yayılan ve yüreğimizi ağzımıza getiren salgın ne zaman geçer bilmiyorum ama şimdiden bir kaç sene sonraki salgına hazırlanmayı öneriyorum..